The Fault in Our Stars, John Green'in aynı adlı romanından uyarlanan bir yapımdır. Filmin merkezinde kanserle mücadele eden iki genç, Hazel Grace Lancaster ve Augustus Waters bulunmaktadır. Aşkları, acıları ve hayata dair sorgulamaları iç içe geçerken, izleyiciye büyük bir duygusal deneyim sunar. Film, izleyicileri sadece genç aşıkların hikayesine değil, aynı zamanda yaşamın geçiciliğine, sevdiklerimizle geçirdiğimiz anların kıymetine dair derin düşündürür. Yönetmen Josh Boone, bu yoğun duygusal temaları ustaca işleyerek, gençlerin zorlukları ve sıradan hayatta aşkın anlamı üzerinde yoğunlaşır. Müzikleri ve görsel anlatımıyla da göz dolduran bu film, izleyiciye sadece bir aşk hikayesinin ötesinde, yaşamın gerçek anlamını sorgulatır.
Shailene Woodley, Hazel Grace Lancaster karakterini canlandırır. Woodley, genç yaşına rağmen başarılı bir oyunculuk kariyerine sahiptir ve bu filmdeki performansı ile dikkat çeker. Ansel Elgort, Augustus Waters rolünde yer alır. Elgort, romantik ve duygusal derinliği olan bir karakteri başarıyla yansıtır. İkili arasındaki kimya, film boyunca izleyiciyi derinden etkileyen bir unsur olur. Laura Dern, Hazel'in annesi rolünde etkileyici bir performans sergilerken, Nat Wolff da Hazel’in en yakın arkadaşı Isaac karakterini canlandırır. Her biri, karakterlerinin zorluklarını ve içsel çatışmalarını ustalıkla yansıtmakta ve bu sayede hikayenin duygu yoğunluğunu artırmaktadır.
The Fault in Our Stars, yalnızca aşk hikayesinin ötesinde, yaşamın geçiciliği ve bireylerin yaşadığı mücadeleler üzerine derin bir mesaj taşır. Film, sevginin güçlülüğü ve insanın hayata dair sorguları üzerine odaklanırken, izleyicileri duygusal bir yolculuğa çıkarır. Aşk, ölüm ve yaşamın anlamı konularında yoğun sorgulamalara yönlendiren film, gençlerin hayatla olan bağını ve ilişkilerinin ne denli kıymetli olduğunu vurgular. Asıl mesaj ise şu şekildedir: Yaşam kısıtlı olabilir, fakat bu zaman diliminde sevgi ve anların kıymetini bilmek her şeyden önemlidir, çünkü gerçek yaşam, onun içinde yaşananlardır.
Film, genel olarak sofistike bir görselliğe sahiptir. Renk paleti, duygusal sahnelerde sıcak tonlar kullanarak duygusal yoğunluğu artırmiş, ayrıca mekan seçimleri de karakterlerin yaşam perspektifine uygun bir atmosfer yaratmaktadır. Ayrıca, müzik kullanımı, izleyicinin hissettiği duyguları derinleştirirken, sahne geçişleri ve kurgusu izleyiciyi akışın içine çekmeyi başarıyor.